24 Ocak 1993 tarihinde, Ankara’da evinin önündeki otomobiline konulan bombayla katledilen Gazeteci-Yazar Uğur Mumcu, dün düzenlenen programla anıtı başında anıldı.
Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Keşan Şubesi tarafından düzenlenen ve Uğur Mumcu Anıtı önünde, saat 12.30 sıralarında başlayan programa; Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Keşan İlçe Başkanı Anıl Çakır, CHP’nin Keşan Belediye Başkan Adayı Op. Dr. Mehmet Özcan, CHP Keşan Kadın Kolları Başkanı Emine Gegeoğlu, CHP Keşan Gençlik Kolları Başkanı Halil Uvacıklı, ADD Keşan Şubesi Başkanı Yusuf Kılıç ile bazı siyasi parti ve STK temsilcileri ile çok sayıda vatandaş katıldı.
Ulu: “Suskunluk sarmalı içerisinde kaybolmuşsak Uğur Mumcu’yu hatırlamalı ve O’ndan güç almalıyız”
Sunuculuğu Ece Gülay tarafından yapılan program, saygı duruşunda bulunulması ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başladı. Program; Avukat Baturay Ulu’nun yaptığı konuşmayla devam etti. Soğuk ve karlı bir Ankara sabahının ısıtmayan güneşini hissettiklerini vurgulayan Ulu, “1993’ün 24 Ocağı işte böyle bir gündü. 31 yıl önce bugün büyük fikir insanı gazeteci ve hukukçu Uğur Mumcu hain bir saldırı sonucu aramızdan ayrıldı. Ancak aradan geçen zamanda halkı O’nu hiç unutmadı. Bilakis haklı davasına daha bir gayretle sarılır oldu ve artık yalnızca bir fikir insanı değil, milletinin sinesinde yaşayan bir özgürlük savaşçısı kimliğine büründü. Şöyle diyor Ataol Behramoğlu O’nun ardından; daha az Uğur Mumcu’yduk dün, daha çok Uğur Mumcu’yuz şimdi. Uğur Mumcu bugün, yurdumuzdan geçip gitmiş bir tarihi şahıs değildir. Uğur Mumcu özgürlüğe, adalete ve eşit yurttaşlık davasına kendisini adamış bir cesaret anıtıdır. Daktilosunun tuşuna her vuruşu toplumdaki haksızlık ve hukuksuzluğa karşı koyuşu simgeler. O’na göre her ne pahasına olursa olsun; adaletin tesisi ancak haksızlıklar karşısında susmayarak mümkün olacaktır. Şöyle diyordu üstad: ‘Susmayı, bir yaşam biçimi olarak benimseyen insanlar vardır. Özgürlükleri ve silahları, konuşmamaktır. Her adaletsizlik onların eylemsizliklerinden güç alır biraz da. Ellerini kana bulayanlar, içlerindeki korların mezar taşlarıyla yaşayanlar, aynı adaletsizliğin ve aynı suçun ortaklarıdır hep birlikte. Gözlerin açıksa göreceksin! Kulağın sağır değilse duyacaksın! Ellerin kesik değilse uzanacaksın!’ Mumcu sözünün arkasında duranlardandı. Kaleminin kağıda ilk dokunuşundan, daktilosunun son harfi vuruşuna kadar, gözünün gördüğünü, kulağının duyduğunu yazdı korkusuzca. Her şeyden önce halkı insanca, barış içinde yaşasın diye; laiklikten yana, anti-emperyalizmden yana, Cumhuriyetten yana, Atatürk ilkelerinden yana yazdı. Bugün eğer hukuksuzluk dört yanımızı sarmışsa, adaletin terazisi şaşmışsa, demokrasiye, eşitliğe ve liyakate hasretsek eğer, Uğur Mumcu’nun bu sözlerine kulak vermeliyiz demektir. Suskunluk sarmalı içerisinde kaybolmuşsak Uğur Mumcu’yu hatırlamalı ve O’ndan güç almalıyız. O bize, toplumsal ilerlemenin ancak hukuk ve adaletle sağlanabileceğini; bunun için de hepimize düşen görevler olduğunu hatırlatıyor. Hiç şüphe yok ki yarınlarımızı; bu görevleri milletçe özümseyip özümsemediğimiz belirleyecektir. Ey kanla, terle ve fedakarlıkla kurulmuş Cumhuriyetin eli kalemli savunucusu, ey karanlık güçlere karşı sadece kalemiyle mücadele etmiş savaşçı; Bugün bize göklerden bir kez daha bak! İçi Cumhuriyet aşkıyla yanan evlatların buradadır. Hep birlikte; fikirlerini tüm kalbimizle kabul ediyor ve takipçisi olacağımıza söz veriyoruz.” dedi.
Öztürk: “O kalem zaman içerisinde gösterecekti ki, nice silahı korkutacaktı”
Daha sonra söz alan Avukat Kubilay Öztürk, Uğur Mumcu’nun, duruşuyla, yazışıyla, uğraşıyla gündem yaratan bir gazeteci olduğunu dile getirerek, “24 Ocak 1993 o kara gün… Ardından nice ‘uğurlar olsun’ şarkılarının söylendiği, ‘yiğidim aslanım burada yatıyor’ diye gözyaşlarının döküldüğü gün… İşte bugün Türkiye tarihinde karanlık bir gün… Uğur Mumcu, duruşuyla, yazışıyla, uğraşıyla gündem yaratan, çığır açan bir gazeteciydi. Öyle bir gazeteciydi ki, sermayenin kalemlerine inat, yaşamı pahasına halkın kurşun kalemi olmayı tercih eden bir adamdı. Hayatının her döneminde, cumhuriyetin kuruluş felsefesine, Atatürk ilkelerine, çağdaş demokrasi ve hukuk devletine sonuna kadar bağlılığını sürdürdü. Türkiye Cumhuriyeti’nin bu coğrafya içerisinde, varlığını sürdürebilmesinin üniter yapı, ulus devlet modeli, laik yaşam biçimi ile olabileceğinin bilincindeydi. Uğur Mumcu katledilmeden yirmi yıl kadar önce, ‘bir gün sesimiz hepinizin kulaklarında yankılanacak. Ey halkım, unutma bizi!’ demişti. Mumcu ,yazılarını yazmaya Cumhuriyet Gazetesi’nde günlük köşe yazılarını yazmaya başladığında tarih 1975 yılıydı. 12 Mart’ı da, askeri mahkemeleri de, cezaevini de gördü. Yaşadıklarının hesabını sormak için eline silahı değil kalemi aldı! İşte o kalem zaman içerisinde gösterecekti ki, nice silahı korkutacaktı. Cumhuriyet’in tasfiyesine yönelik, etnik bölücülük ve siyasal dincilik temelli girişimlerin en başından karşısında durdu. Nice emeklerle, uzun araştırmalarıyla elde ettiği çalışmalar, onu bu iki akımın finansörlerinin ve akıl hocalarının arka plandaki yönlendiricilerinin aynı olduğu sonucuna götürdü. Kamu kaynaklarını sömürenlere, cumhuriyetin binbir emekle yarattığı değerleri hiçe sayanlara, ülkenin doğal güzelliklerini yağmalayanlara, din tacirlerine, hayali ihracatçılara karşı belgeleriyle, kanıtlarıyla tek başına bir ordu gibi savaş verdi. Böyle bir insan elbette, halk üzerinde çok etkili olmuştur. Kamuoyu yaratan bu edimleri, süreç içerisinde tahmin edilemeyecek ölçülerde çok hasım kazandırdı. Hukuk ve yasa dışı iş yapmayı, haksız kazanç elde etmeyi, vurgunculuğu, hortumculuğu meslek edinmiş kişi ve örgütlerin ilk hedefi haline gelmesinin nedeni, Mumcu’nun yaptıkları, yazdıklarıdır. Bir yazısında, ‘Geçmiş cinayetleri kolaylıkla unutan bir toplum, bundan sonra dökülecek kanların da sorumluğuna ortak oluyor demektir’ diyordu. Ulus devlet, üniter yapıya dayalı laik, demokratik, çağdaş toplum, özgür bireylerden oluşan bir modeli tasfiye etmek için, İslam dünyası için Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş değerlerini model olmaktan çıkarmak isteyen geniş bir konsorsiyum için bu değerlerin savunucusu Mumcu’nun kaleminin kırılması, sesinin kesilmesinin zamanı gelmişti. 1990’lı yıllarda, hain suikastların hedefi olan aydınların, bilim insanlarının ortak özelliği etnik bölücülük ve siyasal dincilik karşıtı kararlı bir tavır almları ve komuoyunu bu konuda etkileyebiliyor olmalarıdır. O dönemde, katledilenlere yönelik bombalar, kurşunlar, her ne kadar bu değerli insanların şahsına yönelik olsa da, ülkeyi, ulus bütünlüğünü ve cumhuriyet modelini hedef almıştı. Maalesef ki, Uğur Mumcu da bu hain kampanyanın en önemli hedeflerinden biri olarak seçilmişti. Uğur Mumcu’nun uğruna yaşamı verdiği değerler, hepimizin ortak değeridir. Onurlu kalem, namuslu aydın, seçkin hukukçu Mumcu’yu saygı ve özlemle anarken, mücadelesine kaldığı yerden devam edeceğimizi namus sözümüz olduğunu bildiririz.” şeklinde konuştu. Yapılan konuşmaların ardından, anma töreninde, Soner Velioğlu yönetiminde “Uğurlar olsun” ve “Ankara’nın taşına bak” türküleri seslendirildi. Program, Uğur Mumcu Anıtı’na karanfil bırakılması ile sona erdi.
Haber / FOTO: İlker GÜREL
Tefecilik operasyonuna 6 gözaltı
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.