Ankara’daki evinin önünde uğradığı bombalı saldırı sonucu hayatını kaybeden gazeteci/yazar Uğur Mumcu, ölümünün 32’inci yıldönümünde Keşan’da düzenlenen törenle anıldı. ADD (Atatürkçü Düşünce Derneği) Keşan Şubesi tarafından düzenlenen tören, Uğur Mumcu Anıtı önünde gerçekleştirildi.
Saat 12.30 sıralarında başlayan törene; Keşan Belediye Başkanı Mehmet Özcan, CHP Keşan İlçe Başkanı Anıl Çakır, CHP’li partililer, ADD Keşan Şubesi üyeleri ve çok sayıda vatandaş katıldı. Saygı duruşunda bulunulması ve Müzik Öğretmeni İlkin Özhan yönetiminde İstiklal Marşı’nın söylenmesinin ardından günün anlam ve önemini belirten konuşmayı Avukat Baturay Ulu ile Avukat Kubilay Öztürk yaptı.
Ulu: “Uygarca paylaşılan sorumluluk bilinci, özgürlüğün de, demokrasinin de tek güvencesidir.”
Sunuculuğu Berna Adalılar tarafından yapılan program, saygı duruşunda bulunulması ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başladı. Program; Avukat Baturay Ulu’nun yaptığı konuşmayla devam etti.
Soğuk ve karlı bir Ankara sabahının ısıtmayan güneşini hissettiklerini vurgulayan Ulu,
“Takvim yine o günü gösteriyor. Ankara’nın adı gibi karlı sokağında soğuk bir Pazar sabahı… Etraf sessiz, henüz kimseler yok. Yalnızca O’nun karlar üzerinde yürüyüşü bozuyor sessizliği… Aniden hain bir tuzağın namert ve yıkıcı harareti sarıyor sokağın dört bir yanını… Ardından göğe yükselen ağıtlar, karanfiller saçılıyor etrafa, omuz veriyor; omuz omuza mücadele ettiği on binler… Takvimler 24 Ocak 1993’ü gösterdiğinde işte böyle kara bir gündü. 32 yıl önce bugün büyük fikir insanı gazeteci, yazar ve hukukçu Uğur Mumcu hayattan koparıldı. “Bu olayı aydınlatmak şeref borcumuzdur” diyenler unuttu, “devlet isterse bu işi çözer” diyenler unuttu ama halkı O’nu hiç unutmadı. O’nu bu Dünya’da susturmaya çalışan gafiller emeline ulaşamadı. Bilakis özgür ve cesur sesi hala gök kubbemizde çınlıyor: “Ben Atatürkçüyüm, ben cumhuriyetçiyim, ben laikim, ben anti-emperyalistim, ben tam bağımsız Türkiye’den yanayım, ben insan hakları savunucusuyum, ben terörün karşısındayım; ben yobazların, hırsızların, vurguncuların, çıkarcıların düşmanıyım! Öyleyse vurun, parçalayın. Her parçamdan benim gibiler, beni aşacaklar doğacaktır.” Uğur Mumcu yaşamını eşit yurttaşlığa ve hukukun üstünlüğüne dayanan, vatandaşların hakça bölüşüp kardeşçe yaşadığı bir Türkiye idealine adamıştır. Bu adanmışlık, doğruları her koşulda, bedeli her ne olursa olsun cesurca ve dimdik bir duruşla söylemeyi gerektiriyordu. O’na göre insan, haksızlıklar karşısında “mezar taşları gibi” susmamalıydı. Mumcu, sözünün arkasında duranlardandı. Kaleminin kağıda ilk dokunuşundan, daktilosunun son harfi vuruşuna kadar, gözünün gördüğünü, kulağının duyduğunu yazdı korkusuzca. Her şeyden önce halkı insanca, barış içinde yaşasın diye; laiklikten yana, anti-emperyalizmden yana, Cumhuriyetten yana, Atatürk ilkelerinden yana yazdı. Bugün eğer hukuksuzluk dört yanımızı sarmışsa, adaletin terazisi şaşmışsa, demokrasiye, eşitliğe ve liyakate hasretsek eğer, Uğur Mumcu’nun sözlerine kulak vermeliyiz demektir. Suskunluk sarmalı içerisinde kaybolmuşsak Uğur Mumcu’yu hatırlamalı ve O’ndan güç almalıyız. O bize, toplumsal ilerlemenin ancak ve ancak hukuk ve adaletle sağlanabileceğini; bunun için de hepimize düşen görevler olduğunu hatırlatırken aynı zamanda toplumun bu görevleri içselleştirmesi gerektiğine de vurgu yapmaktadır. Şöyle diyordu üstad: Bir kişiye yapılan haksızlık, bütün topluma karşı işlenmiş bir suçtur. Bu bilinci paylaşmak ve bu sorumluluğu yerleştirmek zorundayız. Uygarca paylaşılan sorumluluk bilinci, özgürlüğün de, demokrasinin de tek güvencesidir. Bu güvence sağlanmadıkça, demokrasinin temeline bir tek taş bile konmuş olamaz. Hiç şüphe yok ki yarınlarımızı; milletçe bu sorumluluğu ne ölçüde özümsediğimiz belirleyecektir. Selam olsun Cumhuriyetin eli kalemli muhafızlarına! Selam olsun Uğur Mumcu’ya, selam olsun Bahriye Üçok’a, selam olsun Muammer Aksoy ve Ahmet Taner Kışlalı’ya! Sizleri fikrimizin tüm derinliği ile idrak ediyoruz. Cesaretiniz ilhamımızdır, fikirleriniz rehberimiz. Hukuksuzluğa, adaletsizliğe ve her türlü karanlığa açtığınız bayrak dimdik ayakta, dalgalanmaktadır. Bizler bu bayrağın altında, tüm kalbimizle; fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür yurttaşlar olarak Cumhuriyet’in savunucusu olacağımıza söz veriyoruz. Ruhunuz şad olsun.” dedi.
Öztürk: “Hukuk ve yasa dışı iş yapmayı, haksız kazanç elde etmeyi, vurgunculuğu, hortumculuğu meslek edinmiş kişi ve örgütlerin ilk hedefi haline gelmesinin nedeni, Mumcu’nun yaptıkları, yazdıklarıdır…”
Daha sonra söz alan Avukat Kubilay Öztürk, Uğur Mumcu’nun, duruşuyla, yazışıyla, uğraşıyla gündem yaratan bir gazeteci olduğunu dile getirerek “Hain, korkak, alçak, acımasız bir saldırıyla o kara günde kaybettiğimiz çok değerli aydınımız Uğur Mumcu’yu anmak için bugün burada toplanan pek kıymetli misafirlerimiz sizleri saygıyla selamlıyorum. Uğur Mumcu’nun kıymetini çok iyi anladığımız günlerden geçmekteyiz. O kadar ileri görüşlüydü ki, daha o günlerden bu günleri sözleriyle aydınlatıp, bizlere gelecek nesiller ışık tuttu. 24 Ocak 1993 Ardından nice uğurlar olsun şarkılarının söylendiği, yiğidim aslanım burada yatıyor diye gözyaşlarının döküldüğü gün… İşte bugün Türkiye tarihinde karanlık bir gün… Uğur Mumcu, duruşuyla, yazışıyla, uğraşıyla gündem yaratan, çığır açan bir gazeteciydi. Öyle bir gazeteciydi ki, sermayenin satılık kalemlerine inat, yaşamı pahasına halkın kurşun kalemi olmayı tercih eden bir adamdı. Hayatının her döneminde, cumhuriyetin kuruluş felsefesine, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ilkelerine, çağdaş demokrasi ve hukuk devletine sonuna kadar bağlılığını sürdürdü.
Türkiye Cumhuriyeti’nin bu coğrafya içerisinde, varlığını sürdürebilmesinin üniter yapı, ulus devlet modeli, laik yaşam biçimi ile labileceğinin bilincindeydi. Mumcu, Cumhuriyet Gazetesinde günlük köşe yazılarını yazmaya başladığında tarih 1975 yılıydı. 12 martı da, askeri mahkemeleri de, cezaevini de gördü. Yaşadıklarının hesabını sormak için eline silahı değil kalemi aldı! işte o kalem zaman içerisinde gösterecekti ki, nice silahı korkutacaktı. Cumhuriyetin tasfiyesine yönelik, etnik bölücülük ve siyasal dincilik temelli girişimlerin en başından beri karşısında durdu. Nice emeklerle, uzun araştırmalarıyla elde ettiği çalışmalar; her ne kadar birbirinden bağımsız gibi duran bu iki akımın finansörleri ile akıl hocalarının arka planda gizlenmiş yöneticilerinin aynı olduğu sonucuna götürdü. Kamu kaynaklarını sömürenlere, cumhuriyetin binbir emekle yarattığı değerleri hiçe sayanlara, ülkenin doğal güzelliklerini yağmalayanlara, din tacirlerine, hayali ihracatçılara karşı belgeleriyle, kanıtlarıyla tek başına bir ordu gibi savaş verdi. Böyle bir insan elbette, halk üzerinde çok etkili olmuştur. Kamuoyu yaratan bu edimleri, süreç içerisinde tahmin edilemeyecek ölçülerde çok hasım kazandırdı. Hukuk ve yasa dışı iş yapmayı, haksız kazanç elde etmeyi, vurgunculuğu, hortumculuğu meslek edinmiş kişi ve örgütlerin ilk hedefi haline gelmesinin nedeni, Mumcu’nun yaptıkları, yazdıklarıdır… Bir yazısında, “Geçmiş cinayetleri kolaylıkla unutan bir toplum, bundan sonra dökülecek kanların da sorumluğuna ortak oluyor demektir.” diyordu… Ulus devlet, üniter yapıya dayalı laik, demokratik, çağdaş toplum, özgür bireylerden oluşan bir modeli tasfiye etmek için, İslam dünyası için Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş değerlerini model olmaktan çıkarmak isteyen geniş bir konsorsiyum için bu değerlerin savunucusu Mumcu’nun kaleminin kırılması, sesinin kesilmesinin zamanı gelmişti… 1990’lı yıllarda, hain suikastların hedefi olan aydınların, bilim insanlarının ortak özelliği etnik bölücülük ve siyasal dincilik karşıtı kararlı bir tavır almaları ve kamuoyunu bu konuda etkileyebiliyor olmalarıdır. Uğur Mumcu katledilmeden yirmi yıl kadar önce, “bir gün sesimiz hepinizin kulaklarında yankılanacak. Ey halkım, Unutma bizi!..” demişti. Uğur Mumcu öyle bir adamdı ki teröre terör, teröriste de korkmadan terörist derdi. Birilerinin hak savaşçısı muamelesi yaptığı binlerce vatanperver evladın kanı eline bulaşmış bebek katili terör örgütünün uyuşturucu bağlantılarını korkmadan ortaya çıkaran gerçek bir vatanseverdi Uğur Mumcu. O dönemde, katledilenlere yönelik bombalar, kurşunlar, her ne kadar bu değerli insanların şahsına yönelik olsa da, ülkeyi, ulus bütünlüğünü ve cumhuriyet modelini hedef almıştı. Maalesef ki, Uğur Mumcu da bu hain kampanyanın en önemli hedeflerinden biri olarak seçilmişti. Uğur Mumcu’nun uğruna yaşamını verdiği değerler, hepimizin ortak…” diye sözlerini bitirdi.
Yapılan konuşmaların ardından, anma töreninde, Soner Velioğlu yönetiminde “Uğurlar olsun” ve “Ankara’nın taşına bak” türküleri seslendirildi. Program, Uğur Mumcu Anıtı’na karanfil bırakılması ile sona erdi.
Haber Merkezi
Taksi ücretlerine %50 zam
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.